Tarihçe

Tarihçe

Tuzla'nın Tarihçesi

z06.06.2014

Mustafa ÖZDEMİR 

Kalekapı Çevresi

Tarihî süreç içerisinde Orta Anadolu’da görülen Neolitik yaşam biçimi; muhtemelen Çanak Çömleksiz Neolitik (Yeni Taş Çağı) Dönem’in sonlarına ve Çanak Çömlekli Neolitik Dönem’in başlarına doğru İÖ, 7000-6000 yıllarında Marmara Bölgesi’nde de görülmeye başlanmıştır.  Bu dönemin özelliklerini taşıyan arkeolojik verileri Fikirtepe (Fikirtepe, Temeyne, Tuzla) Evresi’nde görmek mümkündür. Fikirtepe Kültürü olarak adlandırılan ve o dönemde Tuzla Kalekapı yerleşim yerinin de içinde yer aldığı bu kültür,  İÖ, 6000 yılından itibaren yaklaşık 1000 yıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır.

Kalekapı çevresinde 1958 yılında Tuzla İlkokulunun temellerinin kazılması sırasında rastlanılan Neolitik Dönem’e ait arkeolojik bulgular vasıtasıyla Tuzla’nın bilinen en eski tarihi ile ilgili bilgiler elde edilmiştir. 2 
Aynı okulun bahçesinde  1965 yılında  yapılan arkeolojik araştırmada ise yine aynı döneme ait ağırşak ve çanak çömlek parçaları bulunmuştur.  El yapımı olan keramiklerin;  yüzeyleri açkılı, kum ve mika katkılı, içleri astarlı, koyu renkli, bazılarının ise deve tüyü renkte oldukları tespit edilmiştir. Keramik parçaları birleştirildiği zaman geniş ağızlı, boyunlu, boyunsuz, ağza doğru daralan, kenarlı, dudaklı ve düz dipli kaplar elde edilmektedir.

Düz bir alan olan Kalekapı’da  mimarî bir tarza rastlanmadığı ve dal örgü biçiminde kulübelerin barınak olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. Yerleşim yerinde bulunan hayvan kemiklerine bakıldığı zaman Kalekapı sakinlerinin  “karma ekonomik” model olarak tanımlanan bir beslenme düzenleri vardır. Yoğun olarak balıkçılık yaptıkları, kıyı kesimlerden midye topladıkları, yaban sığırı avladıkları ve evcilleştirdikleri koyun ve keçilerin etlerini yedikleri; ayrıca çevredeki yenilebilir yabani yemişlerden de yoğun olarak beslendikleri anlaşılmaktadır.3 

Tuzla’nın Bilinen İlk Sakinleri

Tuzla ve yöresinin ilk yerleşenlerinin kimler olduklarını şu anda kesin olarak bilmemekle beraber İÖ, 1200-700 yılları arasında Firig kavmine mensup Bebrikler olduğu tahmin edilmektedir. Bu nedenle Marmara Denizi’nin kuzey kesimlerine Bebrikya deniyordu. Kadıköy-Tuzla sahil hattı Bebriklerin yerleşim alanı içinde kalmakla beraber, Bebrikler bu alanda siyasî bir birlik oluşturamadılar.4 

Daha sonraki yıllarda bölgeye gelen Kimmerler, Bebrikleri ortadan kaldırdılar. Ancak Kimmerler de bölgede siyasî bir birlik oluşturamadılar. Bebrikler gibi Trak kökenli bir kavim olan Bitinler, muhtemelen İÖ, 650 yıllarında Avrupa’dan gelerek Kimmerleri bölgeden kovdukları gibi Bebrikleri de egemenlikleri altına aldılar ve bölgede krallıklarını kurdular.5 Bitinler  İÖ, 546-545 tarihinden itibaren 200 yılı aşkın bir süre Perslerin egemenliği altında kaldılar. Perslerin, Büyük İskender’e yenilmesi sonucunda Zipotes,  Bitinleri tekrar bağımsızlığına kavuşturdu ve kendisi Kral unvanını aldı. Böylece ilk olarak bölgede siyasî birlik oluşturuldu. (İÖ, 297)6

Akritas-Tuzla

Osmanlı Devleti Dönemi öncesinde Tuzla Burnu’na  Akritas deniyordu.  İlk Çağ yazarlarından Menippos, Artemidoros ve Ptolemeos; burun anlamına geldiği için Akritas’ın,  sadece Tuzla Burnu’na verilen bir ad olduğunu belirtmişlerdir.7 Jules Pargoire ise Akritas’ın sadece Tuzla Yarımadası’nın en uç noktası değil, Tuzla Yarımadası’nın tamamına dendiğini sağlam delillerle ortaya koymuştur.8

Adı geçen bölgede, kuruluş tarihini tam olarak bilemediğimiz, ancak VI. yy’da, bugünkü Tuzla’nın yerinde  Akritas adında bir köyün varlığı bilinmektedir.9

XVIII. yy’la kadar bu adla anılan köy, Osmanlı Devleti yönetimine geçtikten sonra Niğde, Yiğitli ve Tuzla adlarıyla anılmıştır.10 Günümüzde ise Tuzla adı kullanılmaktadır. 

Roma ve Bizanslılar Dönemi

Bitinya Kralı IV. Nikomedes’in vasiyeti üzerine Bitinya’nın Roma’ya bırakılması üzerine Tuzla ve yöresi İÖ,74 yılından itibaren artık Roma topraklarının bir parçasıydı. Roma’nın 395 yılında Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrılmasından sonra Tuzla ve yöresi yaklaşık on bir asır Doğu Roma’nın egemenliğinde kaldı.

Daha sonraları Doğu Roma İmparatorluğu,  Bizans İmparatorluğu  olarak adlandırıldı. Hristiyanlığın Anadolu’da yayılmasının ardından Tuzla’da, Bizanslılar Dönemi’nde Andreas, Hagios Tryphon, Theotokos, Hagios Demetrias manastırları; Değirmenaltı Kilisesi, Hagia Glikeria, Hagios Taksiarhis, Hagios Theodoros……kiliseleri adlarında  çok sayıda dinî yapı yapılmıştır. Bu yapılardan sadece İncir Adası’ndaki (Bugünkü adıyla Koçun Adası) Glikeria Kilisesi’nin bazı bölümleri koruna bilmiştir.11 Bir de Bizanslılardan günümüze kalan Manastır mevkiinde Hagios Demetrios  su kuyusu bulunmaktadır.

 

 

Narteks ve naosa açılan kapı   (Glykeria Kilisesi, Bizanslılar Dönemi)
 

              Tuzla’nın Türk Egemenliğine Geçişi

  Tuzla’nın, Türklerin egemenliğine ilk olarak geçişi Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah ile Bizans İmparatoru Alexios Komnenos arasında 1081 yılında yapılan Dragos Suyu Anlaşması ile gerçekleşmiştir. Bu anlaşmayla Tuzla ve yöresi Anadolu Selçuklu Devleti’ne bırakıldı. Kısa bir süre sonra Bizanslıların eline geçen Tuzla ve yöresi, 1329 yılında Orhan Bey zamanında yapılan Pelekanon Savaşı sonucunda tekrar Osmanlı Devleti yönetimine geçti. 399 yılında Bizans İmparatoru Manuel, İzmit’e kadar olan yerleri Osmanlılardan geri alınca Tuzla bir daha Bizanslıların egemenliğine girdi.12 Ondan sonraki yıllarda birkaç kere Osmanlılarla Bizanslılar arasında el değiştiren Tuzla,1453 yılında İstanbul’un alınışından sonra sürekli olarak Osmanlı yönetiminde kaldı.13 Geliri; Çelebi Mehmet Dönemi’nde yapılan Bursa’daki Yeşil Külliye’ye vakfedilen Tuzla14, Cumhuriyet Dönemi’ne kadar bu vakfa bağlı vakıf köyü olarak varlığını sürdürdü.   

Tuzla; Bizanslılar Dönemi’nde Hristiyan Rumların, Osmanlılar Dönemi’nde ise Hristiyanlarla birlikte az sayıda Müslümanların yaşadığı bir köydü. 1845 yılında Benanin, Aya İstrait, Aya Yani, Aya Todari, Aya Dimitri adında beş mahallede 234 hane Rum; buna karşılık bir mahallede 37 hane Müslüman yaşıyordu. Bu durum 30 Ocak 1923 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan “Nüfus Mübadelesi Anlaşması”na kadar sürdü. Bu anlaşma gereğince Tuzla’daki Rum nüfus Yunanistan’a, Yunanistan’ın çeşitli yörelerinde yaşayan Türklerin bir bölümü ise Tuzla’ya yerleştirildi. Bu tarihten itibaren Tuzla’da sadece Türkler ikamet etmeye başladılar. 

 

Su sarnıcının giriş kapısı(Glykeria Kilisesi, Bizanslılar Dönemi)

 

 

Hagios Demetrios Su Kuyusu (Bizanslıla Dönemi)

 

Tuzla’nın Nüfusu

Tarihî süreç içerisinde konjonktürel duruma göre Tuzla’nın nüfusu sürekli değişim göstermiştir. 1530’da 587; 1747’de 1025; 1764’te 112515; 1840’ta 98516; 1845’te 135517; 1912’de 650 18 tahmini nüfusu bulunmaktaydı. 1923 yılında Yunanistan ile yapılan nüfus mübadelesi sonucunda muhtemelen Tuzla’nın nüfusu 1200’e yükselmiştir. 1935 yılına gelindiği zaman 2414 nüfusu bulunan Tuzla, 2011yılında 103.939 erkek, 93.291 kadın olmak üzere toplam 197.230 nüfusa ulaşmıştır. 19

 

Atatürk’ün Tuzla’ya Gelişi  (6 Ağustos 1929)

 

Tuzla’nın İdarî Statüsünde Yapılan Değişmeler

Gerek Osmanlılar ve Cumhuriyet Dönemi’nde günün şartlarına göre Tuzla’nın idarî statüsünde zaman zaman değişikliklere gidildi:

  1530 yılında Anadolu Eyaleti, Kocaeli Livası, Gebze kazasına20; 1533 yılında Cezayir-i Bahr-i Sefid (Akdeniz Adaları ) Eyaleti, Kocaeli Livası, Gebze Kazasına; XII.yy’da Üsküdar kazası, Gebze bucağına; 1711 yılından itibaren yaklaşık yirmi yıl Adalar bucağına; 1743’te tekrar Gebze bucağına bağlanmış ve bu statü 1831 yılına kadar devam etmiştir.21 1849 yılında ise Kastamonu Eyaleti, Kocaeli Sancağı, Gebze kazasına; 1856-1867 yıllarında Hüdavendigâr (Bursa) Eyaleti, Kocaeli Livası, Gebze bucağına;22 1867 yılında İstanbul vilâyeti, Kartal kazasına, 1923’te ise Kartal ile birlikte Üsküdar vilâyetine bağlanmıştır.23

  Cumhuriyet Dönemi’nde ise 1926 yılında Üsküdar’ın ilçe yapılıp İstanbul’a bağlanması üzerine Tuzla tekrar Kocaeli vilayeti Gebze bucağına bağlandı. 1936 yılında müstakil belediye oldu. 20. 01. 1954 tarihinde ise Kartal’a tâbi bir belde konumuna getirildi.24 19507 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 04.07.1987 gün ve 3392 sayılı Kanun ile Pendik, Kartal’dan ayrılarak ilçe yapılınca Tuzla da Pendik’e bağlandı. Tuzla, 03 Haziran 1992 gün ve 21247 sayılı Mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulunun 27 Mayıs 1991 gün ve 3806 sayılı Kararı ile Pendik ilçesinden ayrılarak müstakil ilçe yapıldı. 2012 yılı itibariyle Tuzla’nın Aydınlı, Aydıntepe, Cami, Evliya Çelebi, İçmeler, İstasyon, Mimar Sinan, Postane, Şifa, Yayla, Anadolu, Fatih, Merkez, Mescit, Fırat, Orta Mahalle ve Tepeören olmak üzere on yedi mahallesi bulunmaktadır. 

  Aydınlı, Orhanlı ve Tepeören Köyleri

  Şu anda Tuzla’nın sınırları içinde olan ve ne zaman kurulduklarını kesin olarak bilmediğimiz; ancak tahrirlerde kayıtlı bulunan Aydınlı, Orhanlı ve Tepeören köylerinin idarî statüleri ve nüfus durumları 438 no’lu ve 1530 tarihli tahrirde şöyle belirtilmiştir:

Gebze’ye bağlı olan Aydınlı’da 190, Üsküdar’a bağlı olan Orhanlı’da 162, Yoros’a (Beykoz) bağlı olan Tepeören’de ise 167 tahmini nüfus bulunmaktaydı.25 I. Sultan Ahmet Dönemi’nde (1603-1617) Aydınlı’da 215, Orhanlı’a  145, Tepeören’de 88 tahmini nüfusun yaşadığı görülmektedir. Bu dönemde Aydınlı ve Orhanlı’nın Gebze’ye, Tepeören ise önceden olduğu gibi Yoros’a bağlıydı. Cumhuriyet Dönemi’nde ise sırasıyla Kartal’a, Pendik’e ve son olarak da Tuzla’ya bağlanan bu köyler, şu anda Tuzla’nın  altı mahallesini oluşturmaktadırlar. 

 

Hacet Deresi Çamları, (IRCICA Arşivi, Fotoğraf: Hüseyin Zekai Paşa)

 

Tuzla’daki Osmanlı Eserleri

Tuzla, Cumhuriyet Dönemi’nde hızlı bir yapılaşmaya sahne olduğu için tarihî eserlerin çoğu ortadan kalkmıştır. Osmanlı Devleti Dönemi’nden günümüze I. Ahmet Camii, Nişancı Mehmet Paşa Camii, Davut Ağa Çeşmesi, Saadet Hanım Çeşmeleri, Sahil Çeşmesi ve Has Ekmek Fırını günümüze ulaşmıştır. Bakımsız ve harap bir hâlde bulunan çeşmeler, Tuzla Belediye Başkanlığı’nın girişimleriyle restore edilmiş ve çeşmelere su bağlanmıştır. Bu eserlerin dışında Osmanlı Devleti Dönemi’nden kalan ve  günümüze ulaşan Aydınlı Mahallesi’ndeki Aydınlı Mektebi, diğer adıyla Taş Mekteb (Yapılış tarihi:1303) ve 1913 yılında yapımına başlanan ve 1917 yılında hizmete giren bir başka ilkokul bulunmaktadır. 

 

Nişancı Mehmet Paşa Camii

9 Zilhicce 1125 (16 Ocak 1714) tarihinde camide ibadet yapılmaya başlanmıştır. 26 Cami inşaatının o sırada tam olarak bitirilemediği anlaşılmaktadır.Yapılan bağışlarla  4 Şaban 1311 (10 Şubat 1894) tarihinde cami inşaatı tamamlanmış ve merasimle ibadete açılmıştır.27 

 

 

Nişancı Mehmet Paşa Camisi Kitabesi

 Kitabenin okunuşu

 “Bu cami’i şerifi Nişancı Mehmed Paşa

Mukaddema eğerçi etmiş asân inşâ

Sonra mürûr-i ezmân hükm-i kazây-ı devran

Her şey gibi temelden etmiş idi mahf u ifna

Aydınlı halkı kalmışdı hayfâ bî ser u pâ

Yok ma’bed-i şerifimizde ibadet Hakk’a

Vakta bu tarz-ı nevle hakkı yapıldı cami’i

Tarih-i cevherinin etdi melekler inbâ

Bu ma’bed-i şerifle köyde etdi ihya

Sultan Hamid Gazi kılub yeniden bina 

 

          

           Davut Ağa Çeşmesi (H.1079)                       Sahil Çeşmesi (H.1312)

 

 Has Ekmek Fırını

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Tuzla İçmeleri 

Evliya Çelebi, Kuzey Marmara sahillerini gezerken Bizanslılar zamanında da bilinen bugünkü tabirle İçmeler olarak adlandırılan tuzlu sudan bahseder. Evliya Çelebi, o günün şartlarında insan-çevre ilişkilerini,

kendine has üslubuyla anlatmaktadır. Tuzla İçmeleri hakkında önemli bilgiler vermektedir. 

Müshil özelliği taşıyan İçme suyu:

Her sene Temmuz ayında yani kiraz mevsiminde, bütün İstanbul’dan ve diğer bölgelerden binlerce insan gelip burada toplanırlar. Çadırlarını kurduktan sonra saz söz meclisleri tertip ederler, eğlenirler ve içerler. Böylece kırk gün kırk gece deniz kıyısında top, tüfenk ve fişenk şenlikleri ve eğlenceleri olur ki dillerle söylemek ve sözlerle anlatmak mümkün değildir.

Dert sahibi olup da hasta edici ve sağlığı bozucu rahatsızlıklara

yakalanmış olanlar, burada üç gün üç gece bu İçme suyundan içince

Allahu Taala’nın emriyle ve izniyle kusmaya başlayıp sarı sarı ve yeşil

safra, sevda (kara safra), balgam ve diğer usareler çıkarır ki pis ve kötü

kokusundan dolayı insan ölüm mertebesine varır. Bazı insanların da alt tarafından safra, sevda, usareler, kara balgam, namazbur (abdestbozan), okran ve sıranca isimli çeşitli hastalıkların sebebi olan şeyler çıkar ki, insan yeniden hayat bulur. Bazı insanlardan, benzetmek gibi olmasın, tespih gibi dizilmiş çıkınca şeyler çıkıp kırkar ellişer boğum bağırsak gibi çıkılar çıkar,



Tuzla İçmeleri (2013)
 

bunları çalılara sererler, gelip gidenler bakıp seyrederler. Acep hikmettir ki bazı çıkıları [242b] yarınca içinden nice yüz siyah başlı kurtlar ve kelebek gibi rahatsız edici haşeratlar çıkar. Bu içme suyu bir yalçın kayadan kanayıp çıkar. Berrak ve yumuşak sudur, ancak biraz acıdır.) 

İçme suyunun nasıl içilmesi gerektiği:

 Öncelikle üç gün asla tuzlu ve canlı kısmı yiyecekler (hayvansal gıda) yemeyip perhiz edilmelidir. Dördüncü günün sabahı ve akşamında birer fincan su içilmelidir. Ancak, kişi kendini sıcak tutmalıdır. Üç gün bu hâl ile vücudunu haberdar edip muğlab içmiş gibi olur.Bundan sonra üç gün dahi üç sefer daha bu sudan içilmeli ve tuzsuz piliç muslukası suyu içilmelidir.Tam on beş gün amel ettikten, alttan ve üstten faydaları görüldükten sonra limon sulu ekşi çorba içilecek amelini kesmesi gerekir. Bundan sonra nice faydaları görülür. Buradan gemilere binerek karşı tarafta bulunan Yalova ılıcalarına gidip orada hamamlara girince bütün halk sıhhat bulup beyaz inci tanesi gibi düzgün uzuv sahibi olurlar. Gerçekten iyi özellikleri olan içme suyudur. Bu yerlerde yedi gün zevk ettikten sonra yine gemilerebinerek, yine kürek çekerek yarım saatte…28

1. DÜNDEN BUGÜNE TUZLA’DA EĞİTİM

Osmanlı Devleti yönetimine girmeden önce Tuzla’da eğitim ve

öğretim ile ilgili faaliyetlerin yapılıp yapılmadığı konusunda şu anda

bir bilgimiz bulunmamaktadır. Belki o günün şartlarında o günlere has

bazı eğitici faaliyetlerin yapılmış olması düşünülebilir. Bir Hristiyan köyü olan Tuzla, Osmanlı Devleti yönetimine geçtikten sonra bu etnik yapısını uzun yıllar devam ettirdi. 1530’lu yıllardan itibaren Tuzla’da az da olsa Müslüman Türkler de ikamet etmeye başladılar. 1530 yılında 111 hane olan Tuzla’da sadece 3 hane Müslüman yaşıyordu. 1845 yılına gelindiğinde 234 hane Hristiyan, 37 hane Müslüman ikamet ediyordu.29 1530’dan 1845 yılına

kadar geçen süre içinde Tuzla’da dinî eğitim veren bir mahalle mektebinin

varlığından söz edebiliriz. Çünkü Osmanlı Devleti Döneminde

Müslümanların yaşadığı yerlerde dinî eğitim veren mahalle mektepleri

bulunmaktaydı. 1858 yılında böyle bir mektebin varlığını Tuzla’da görev

yapan cami imamının, hatiplik ve öğrenci okutmadaki yetersizliğini,

Gebze halkının verdiği 23 Kasım 1858 tarihli şikayet dilekçesinden

anlıyoruz. Söz konusu dilekçede şu ifadelere yer verilmiş: 

“Evkaf-ı Hümayun Nezareti Celilesine (Vakıflar Vekilliği Yüce

Makamına)

Gebze ilçesine bağlı Tuzla köyündeki cami ve okulun imam hatiplik

ve hocalık görevlerini yürüten Mustafa Efendi’nin bu hizmetlere layık

ve ehil olmadığı iddia edilmiştir. Bundan bahsedilerek bu görevlerin

ulemadan Trabzonlu diğer Mustafa Efendi’ye verilmesi için anılan ilçe

halkından isimleri belli kimselerin sundukları birtakım ifadeleri içeren

dilekçe ile birkaç kişinin imzaladığı evrak yüce görüşlerinize sunulmak

üzere ilişikte gönderilmiştir.

Dilekçenin içeriğine göre gerekenin yapılması yüce himmetlerinize

bağlıdır.”30

 Bu dilekçeden anlaşılacağı üzere 23 Kasım 1858 tarihinde Aydınlı

köyünde 4-7 yaşlarındaki çocuklara dinî eğitim veren bir “mahalle

mektebi” bulunmaktaydı. Bu tür eğitimin verildiği ve üzerindeki kitabede

“Aydınlı Mektebi 1303” ifadeleri yer alan; ayrıca o günlerdeki adı

ile “Taş Mektep” diye adlandırılan bir bina Aydınlı Mahallesi Başkomutan

Caddesi üzerinde hâlâ ayakta durmaktadır. (Resim 1-A / B)

1890’lı yıllara gelindiğinde Tuzla’da bir Rum mektebinin bulunduğuve bu mektebin depremden yıkıldığı, ayrıca yeniden yaptırılması

için 1894 yılında yardım bileti bastırılıp satıldığı bilinmektedir.31 Yine

Aya İstrati Rum mahallesinde Rumlara ait iptidai mektebin (ilkokul)

yapılması için yardım toplanmasına,32 yine Rumlara ait kız ve erkek

çocuklar için ilkokulun yeniden yapılmasına33 ve ayrıca, görme özürlü

Rum erkekler için ilkokulun inşasına yeniden izin verilmiştir.34

Yine 19 Şubat 1907 tarihli yazıda Tuzla’da yaşayan 300 hane Rum’un vakıf arazisi üstüne okul yapma istekleri ilgili bakanlıklara bilgi verildikten sonra Padişah’a sunulmuştur. Adı geçen yazıda şu ifadelere yer verilmiştir: 

“Devletli Efendim Hazretleri,

Adliye ve Mezahip Nezareti’nin Şura-yı Devlet’e (Danıştay) havale

olunan tezkiresi üzerine Mülkiye Dairesi’nden düzenlenip ekte arz

ve takdim edilen tutanakta;Tuzla Köyü’nde erkek ve kız çocuklarına ait Rum Okulu’nun yeniden inşasına ruhsat verilmesi için Rum Patrikliği’nden talepte bulunulduğu;bu okulun arsasından yol için bırakılan kısmından geri kalan dört yüz üç zira’ (Yaklaşık 302 m2) yerin yüz kırk yedi zira’ yirmi parmağı (Yaklaşık 111 m2) boş bırakılarak arta kalan iki yüz elli beş zira’ dört parmak (Yaklaşık 191 m2) yere temelleri hariç olmak ve Rum erkek ve kız çocuklarına ait olmak üzere on iki metre yirmi beş santim uzunluğunda

on bir metre doksan yedi santim eninde ve dört buçuk metre yüksekliğinde

yeniden kâgir (yığma) bir okul inşa edileceği; sarf edilmesi gereken

yirmi altı bin yedi yüz kuruşun kilisenin nakit varlığından karşılanacaktır.

Adı geçen köyde üç yüz haneden fazla Rum olup başka da okul bulunmadığı ve inşasında bir sakınca olmadığının bizzat yerinden bildirilmesi üzerine anlaşılmaktadır.Cennet mekân Sultan Yıldırım Bayezit Han Vakfı’na bağlı arazide bulunan okul yeri için kıymetine oranla binde on kuruş hesabıyla zemin mukataası (vergisi) belirlenmiştir. Okul inşaatının bitmesiyle açılış zamanında Maarif Nizamnamesinin yüz yirmi dokuzuncu maddesiyle İstanbul ve bağlı bölgeler Rum Patrikhanesi hakkındaki son kararın hükümlerine uyulmak üzere gerekli kayıtlar konularak ruhsat verilmesi için emir çıkartılması hususunun Divan-ı Hümayun Kalemi’ne havalesi, Adliye ve Mezahip Nezareti (Bakanlığı) ile Evkaf ve Maarif (Milli Eğitim) Nezaretlerine de bilgi verilmesi, gerekli görülmüş olmakla bu konuda Yüce Hilafet Makamı’nın iradesi ne şekilde olur ise o irade-i seniyyenin yüce manasına uygun hareket edileceği arz olunur.”35

                                      6 Muharrem 1325 / 6 Şubat 1322 (19 Şubat 1907)

 

Geç kalınmakla beraber Tuzla’da Müslümanlar için de bir okulun

açılması için köy ihtiyar heyeti tarafından 27 Haziran 1907 tarihinde

gerekli müracaat yapılmış ve Tuzlalıların bu isteği “çok acele” kaydıyla

Padişah’a iletilmiştir:

Çok aceledir!

Her tarafa saadet dağıtan başkentin, yakınında bulunan Tuzla’da

yüz elli hane İslam ve bir o kadar da Hristiyan tebaanız oturmaktadır.

Hristiyan cemaatlerin muntazam okulları olduğu hâlde İslam tebaanızın

evlat ve çocukları için henüz bir okul açılmamıştır. Köy halkının fakir hâlleri sebebiyle kendileri öğretmen ücretini toplayıp tedarik etmekten acizdirler. Bu sebeple farz olan dinî bilgileri dahi öğrenemedikleri köy ihtiyar heyeti tarafından yazılı olarak bildirilmiştir. Hristiyanlara karşı Müslümanları nurlu bilgilerden uzaklaşmış, temiz kalplerini kırılmış bırakmak, bütün cihanı kaplayan büyüklüğünüz, iyiliğiniz ve merhametinizin yanında hatıra bile getirilir şeyler olmadığını bilmekle beraber durumu yüce makamınıza arz ederim. Bu konuda emir ve ferman yüce padişahımızındır.”36

Kulları

       Nazif S üruri

 

Resim: 1-A, Aydınlı Mektebi, yapılış tarihi: 1303.

 

 

 

Resim: 1-B, Aydınlı Mektebi kitabesi.

Eğitim ile ilgili olarak 13 Eylül 1913 tarihinde Aydınlı köyünde ilkokul düzeyinde eğitim verilmeye başlanmıştır. (Resim 2) Yapılan bir başka faaliyet ise 17 Eylül 1913 tarihinde aynı köyde“Ali Rıza Mektebi” adında başka bir ilkokulun yapımına başlanmış olmasıdır.37 (Resim 3)

Kurtuluş savaşı yıllarında Tuzla’da eğitim ve öğretimin sürdürüldüğüne dair herhangi bir kayda rastlayamadım. Ancak, günün şartlarından kaynaklanan durumlardan dolayı aralıklarla eğitim ve öğretime bazen ara verilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. 

 

Resim 2: Eylül 1913 tarihinde Aydınlı Köyü’nde açılan İlk Okul’un künye kayıt defterinden bir sayfa (İlk kaydedilen öğrenci Abdulgaffar oğlu Refik Efendi) 

Cumhuriyet Döneminde I. Ahmet Camii’nin deniz tarafında sahile yakın bir binada ilkokul seviyesinde eğitim ve öğretim yapıldığı bilinmektedir.38 Mevcut binanın kullanışsız olması ve ihtiyaca cevap verememesi nedeniyle 1953 yılında yeni bir okulun yapımına  başlanmış ve 1954 yılında tamamlanarak yeni bina “Merkez İlkokulu” adı altında hizmete girmiştir. Aynı binada 1959 yılından itibaren hem ilkokul ve hem de ortaokul seviyesinde eğitim ve öğretim verilmeye başlandı. Ortaokul, 1965-1966 öğretim yılında ilkokuldan ayrılarak yeni hizmet binasına taşındı. 1976 yılından itibaren ise Tuzla Lisesi adı altında ortaokul ve lise düzeyinde eğitim verildi. 1992 yılından sonra ise sadece lise düzeyinde eğitime devam edildi. Cumhuriyet Döneminde Tuzla’nın dışarıdan sürekli nüfus almasına paralel olarak okullaşma oranı da artış göstermiştir. 1992 yılında Tuzla, Pendik’ten ayrılarak ilçe olmuş ve ilçede İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü kurulmuştur. 2013 yılı itibariyle İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü bünyesinde 23 anaokulunda, 22 ilkokulda, 21 ortaokulda, 16 lisede öğretim yapılmaktadır.39 Ayrıca ilçede üç üniversite ve İTÜ’ye bağlı bir de fakülte bulunmaktadır. 

 

Resim 3: 1913’te inşaatına başlanılan ve 1917’de tamamlanıp hizmete giren Aydınlı Köyü İlkokulu

KAYNAKLAR

1. Mehmet Özdoğan-Nezih Başgelen, Anadolu Uygarlığının Doğuşu ve Avrupa’ya Yayılımı, İstanbul 2007, c. 1, s. 401; Mehmet Özdoğan, Tarihöncesinden Demir Çağına Anadolu’nun  Arkeoloji Atlası, İstanbul  2011, s. 92. 

2. Nezih Fıratlı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Yıllığı, No: 8, İstanbul 1958, s. 30-31.

3. Mehmet Özdoğan, age, s. 92; Şevket Aziz Kansu, Yarımburgaz Mağarası’nda Türk Tarih Kurumu Adına Yapılan Prehistorya Araştırmaları ve Tuzla Kalkolitiğinde Yeni Gözlemler, VII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1972, c. 1, s. 31-32.

4. E.Bosch, Bitinya Tetkikleri (Çev: S. Altan) , Belleten, c. X, Ankara 1946, s. 42.

5. Herodotos, Herodot Tarihi (Çev: Mümtekin Öktem), İstanbul 1983, VII, 75, s. 359; Şemseddin Günaltay, Yakın Şark IV, Perslerden Romalılara Kadar, Ankara 1987, s. 81.

6. Arif Müfid Mansel, Ege ve Yunan Tarihi, Ankara 1984,  s. 472.

7. Semavi Eyice, Tuzla’nın Değirmenaltı Mevkiinde Bir Bizans Kalıntısı, Sanat Tarihi Yıllığı, İstanbul 1973, c. 5, s. 29

8. Cihat Soyhan, Tuzla Yarımadasındaki Adaların Bizans Yapıları, Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, İstanbul 1995-1996,  Sayı: 13, s. 25

9. Doğan Kuban’ın,  “Akritas’ta bilinen en eski dinî yapının VI. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Ayios Trifon olduğu” ifadesi o tarihte burada bir köyün varlığına işaret etmektedir. (Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Akritas  mad. C. 1, s. 160)

10. BOA, 438 no’lu, 1530 tarihli Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, s. 791; Atik Şikâyet Defteri, No: 750, s. 279/ No: 75, s. 321, Hüküm: 2; İstanbul Ahkâm Defteri, No: 6, s. 10, Hüküm: 29; Kepeci Tasnifi Defterleri, No: 2835, s. 21, Hüküm: 1.

11. Semavi Eyice, agm, s. 28.

12. İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul 1971, c. 1, s. 119.

13. Ahmed Aşıkî (Aşıkpaşazade), Tevarih-i Âli Osman, İstanbul 1332(1914), s. 93-94.

14. age, s. 94; Mehmed Hemdemî Çelebi, Solakzade Tarihi (Haz: Vahid Çubuk), s. 181-182.

15. BOA, 438 no’lu, 1530 tarihli Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, s. 791; Gülfettin Çelik, age, s. 124.

16. BOA, 1840 tarih ve 578 numaralı Nüfus Defteri.

17. Gülfettin Çelik, age, s.124.

18. Georgios Nakracas, Anadolu ve Rum Göçmenlerinin Kökeni, (Çev: İbram Onsunoğlu), İstanbul 2005, s. 150.

19. www.tuik.gov.tr.

20. 1530 tarihli 438 no’lu, Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, s. 766-767.

21. Gülfettin Çelik, 16-19.yy. Gebze (Sosyo Ekonomik Bir İnceleme), Gebze 2003, s. 12-13.

22. Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş, Anadolu’nun İdarî Taksimatı, Ankara 2000, s.222.

23. Tuncer Baykara, age, s. 130.

24. BOA, Sayı: 26558, Fon kodu: 30.11.2.0, Yer No: 243.1.4

25. 1530 tarihli 438 no’lu agd, s. 766, 767, 791.

26. BOA, Fon kodu: C.EV, Dosya no: 556, Gömlek no: 28089.

27. BOA, Fon kodu: Y.MTV, Dosya no: 90, Gömlek no: 20

28. Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, (Haz: Zekeriya Kurşun-Seyit Ali Karaman-Yücel Dağlı), İstanbul 1999, c.2, s.38-39. (Sadeleştirme: Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman)

29. Gülfettin Çelik, age, s.118.

30. BOA, Fon kodu: A.MKT.NZD, Dosya no: 269, Gömlek no: 55.

31. BOA, Fon kodu: MF.MKT, Dosya no: 243, Gömlek no: 13.

32. BOA, Fon kodu: BEO, Dosya no: 867, Gömlek no: 65018.

33. BOA, Fon kodu: İ..AZN. Dosya no: 70, Gömlek no: 1325/M-21; Fon kodu: MF.MKT,Dosya no: 994, Gömlek no: 1.

34. BOA, Fon kodu: ŞD, Dosya no: 2757, Gömlek no: 26

35. BOA, İrade Adliye ve Mezahib, 1325 H, Dosya no: 25, Gömlek no: 21

36. BOA, Fon kodu: Y.PRK.AZJ, Dosya no: 52, Gömlek no: 58

37. BOA, Fon kodu: MF.MKT, Dosya no: 269, Gömlek no: 69.

38. 16. 07. 2010 Cuma günü Ramazan Eser ile yapılan söyleşi.  

39. http://tuzla.meb.gov.tr/www/resmi-liseler/icerik/60